top of page
  • Yazarın fotoğrafıhseturkiye

Güneş Enerji Santralleri'nin Çevreye Zararı Var mıdır?

Bu güne kadar kullandığımız enerji kaynaklarından en masumu belki de güneş enerjisidir. Güneş olmadan dünyadaki yaşam var olamazdı. İlk bitkiler karbonu bünyelerine alıp gelişirken, oksijeni atık gaz olarak havaya bıraktı. Uzunca bir dönem oksijen o dönemin ilkel canlıları için atık hatta zehirli gaz olarak kaldı. Bu da havadaki oksijen oranının artmasına yol açtı. Oksijenli solunum yapan canlıların ortaya çıkmasıyla denge kuruldu. Oksijen soluyan canlılar karbondioksiti atık gaz olarak havaya veriyor, bitkiler havadaki bu karbondioksiti alıp oksijene çeviriyordu.


Bilimsel araştırmalardan 4,5 milyar yaşında olduğunu öğrendiğimiz dünyamız için ilk insan ateşi bulana kadar başka bir enerjiye gereksinimimiz olmadı. Günümüzden yaklaşık 800 bin yıl önceye tarihlenen bu dönemden sonra insanların ısınmak ve yemek yapmak için kullandığı enerjinin dünyaya büyük bir zararlı etkisi olduğu söylenemez. Ancak durum sonraları dramatik hal almaya başladı.


Sanayi devrimiyle işler değişti. Fabrikalarda üretim için gerekli enerjiyi kömürden, yeni geliştirilen taşıtlar için petrolden sağlamaya başladı. Kömür ve petrol, dünyamızın ilk devirlerinde organizmaların çeşitli doğal etmenlerce toprak altına gömülmesi, sıcak ve basıncın etkisiyle başkalaşması sonucu oluşmuştu. Isıl gücünün fazla olmasının nedeni sahip oldukları yoğun karbon miktarıydı.



Kömür ve petrolü enerji elde etmek için yakmaya başladığımız ilk günden bu yana milyonlarca yıl önce toprak altına gömülen karbonu havaya vermeye başladık. Havadaki karbondioksit oranı hızla arttı. Bunun etkisini bugün küresel ısınma, iklim değişimi gibi terimlerle ifade ediyoruz. Havadaki karbon oranı o kadar çoğaldı ki, bilim insanlarının önce 300 ppm sonra 400 ppm olarak açıklandığı m3 başına karbon değeri, 2017 yılında 409 ppm’in üzerine çıktı. Bu da insan dahil dünyada yaşamsal varlığın devam etmesi için geri dönülmez sınırın eşiğinde olduğumuz anlamına geliyor.


1973 yıllında ortaya çıkan petrol krizi inanları başka enerji kaynakları aramaya itti. Bu dönem aynı zamanda dünyada çevre bilincinin yaygınlaşmaya başladığı yıllar oldu. Elektrik üretimi için kömürlü termik santraller yerine rüzgar, güneş gibi kaynaklar öneriliyordu. HES, RES, GES, JES gibi kaynaklar doğal dengenin kurtuluşu olarak gösteriliyordu.


Zamanla iklimsel felaketler artmaya başladıkça Birleşmiş Milletler öncülüğünde iklim konferansları düzenlenmeye başlandı. Kyoto Protokolü bu çerçevede doğdu. Ülkelerin atmosfere bıraktığı karbondioksit gazının 1990 yılı düzeyinden %5 aşağıya çekmesini hedefleyen protokol, 2012’de tam bir fiyasko ile sürecini doldurdu. Bundan sonraki iklim görüşmelerinde herhangi uygulanabilir bir karar alınamadı. 2016 Paris İklim Anlaşması dünyadaki 195 ülke tarafından imzalandı. ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve önceki deneyimler anlaşmanın ikim değişimini durdurmaya yönelik etkisi olmayacağını izlenimi yarattı.


GES’lerin söylendiği kadar temiz enerji midir?


GES’ler günümüzde aynalı ve fotovoltaik olmak üzere iki farklı temelde gelişim gösteriyor. Güneş ışınlarının aynalar yardımıyla bir noktada toplayıp bu noktada bulunan suyun/kimyasalın buharından enerji üretilebiliyor. Fotovolaik sistemde ise güneş ışınları doğrudan elektriğe çevirebiliyor. Her iki sistemde oldukça çevreci gibi gözüküyor. Ancak daha önceki makalelerimizde belirttiğimiz gibi yenilenebilir enerji de olsa elektrik üretimi endüstriyel boyuta çıkarıldığında bu çevreci niteliklerini yitiriyorlar.


Türkiye'de GES'in Durumu Nedir?


GES’lere yatırım yapmak isteyen sermayedar güneşlenme endeksinin en çok olduğu yerleri seçiyor. Dağlık arazideki yükseltilerin yarattığı gölgeler bu endeksi düşürüyor. Bu da bizi doyuran ovaları gözde GES mekanları haline geliyor. Türkiye’nin en büyük GES’i tahıl ambarı Konya Karapınar’a kurulacağı açıklandı. Bursa Büyükorhan Belediyesi ormandan ağaç keserek açılan alana GES kurdu. Günümüzde kurulan GES’lerin büyük çoğunluğu verimli ova toprakları üzerine geniş düzlüklere ya da doğal alanlara inşa edilmekte. Gelecekte gıda krizi olasılıkları gündemdeyken tarım alanlarının daha çevreci olduğu söylenen güneş enerji yatırımları tarafından yok edilmesi, kendi bindiğimiz dalı kesmekten farkı yok.


Dünyada GES


Aynalı GES’lerde ise başka bir sorun var. Bu tür GES’ler onlarca hektar (1 hektar = 10bin metrekare) düzlük, ovalara ya da sahillere kuruluyor. ABD’de dünyanın en büyük aynalı güneş santrali Arizona çölüne kuruldu. İlk bakışta “Evet, tam yeri” denecek bu sistemin kusurlarından biri temel mantığında yatıyor. Onbinlerce ayna güneş ışığını ortada bir kulenin tepesine yönlendiriliyor. Burada oluşan sıcaklıkla su ya da kimyasal kaynatılarak buharından elektrik üretiliyor. Ancak buradaki sorun, kulenin etrafında bezen 100 bazen 500 metre çapındaki bir alanda 300 °C sıcaklığa varan ısı adalarının oluşması. Çöl de olsa uçan kuşlar için bir felaket. Uçarken farkında olmadan bu ısı adasına giren kuşlar acı bir şekilde kavrulmuş olarak yere düşüyorlar.

Aynalı ve fotovoltaik GES’lerde panellerin ya da aynaların en çok verimi alabilmesi için güneşe yönlendirilmesini gerektiriyor. Bu da ek bir enerji ihtiyacını doğuruyor. Ayrıca bu GES’ler için en büyük sorunlardan biri toz. Özellikle bozkırlara, çöllere kurulan panel ve aynalar, kimi zaman her gün yıkanması gerekiyor. Bu da ek enerji ve su gereksinimini ortaya çıkarıyor.


Güneş enerjisi yine de yabana atılır bir enerji değil. Fotovoltaik güneş panelleri, binaların çatılarına, yoğun güneş alan duvarlarına kurulduğunda anlattığımız sorunlardan oldukça uzakta ve gerçekten çevreci enerji üretilebilir. Bazı gelişmiş ülkeler bu tür çatılara güneş panellerini teşvik için üretilen elektriği yüksek fiyattan alma politikası uyguluyor. Ancak bu politikalar daha önce anlattığımız kapitalizm ruhuna aykırı. Kapitalizm, endüstriyel boyutta enerji üretilmesini istiyor. Bu nedenle destekleyici alımlar son beş yıl içinde ciddi değer kaybetti.


Doğadan gasp edip kurduğumuz evlerin çatılarına kurulacak paneller gelecekte enerji gereksinimimizin tamamını sağlayabilir. Güneş fotovoltaik panellerde daha geniş ışık tayfını kullanarak elektrik üretim miktarını arttıran yeni buluşlar yapılıyor. Bu teknolojiye yönelik güneş enerjisi üreten kiremit sistemleri, pencere camlarından elektrik üretimi gibi yeni teknolojiler geliştiriliyor. Gelecekte bir gün bütün binaların çatısında kurulacak güneş enerjisi üreten kiremitler, bizi diğer bütün enerji üretim biçimlerine gerek kalmayacak bir noktaya taşıyabilir.


750 görüntüleme0 yorum

Kommentare


Yazı: Blog2_Post
bottom of page