top of page
  • Yazarın fotoğrafıhseturkiye

Ekvator Prensipleri Nedir? Türkiye'deki Durum Nedir?

Ekvator (Equator) prensipleri; Dünya Bankasının özel sektör kolu olan IFC’nin öncülüğünde finans sektörünün, proje finansmanında, sosyal sorumluluk ve çevre riskinin yönetilmesi konusunda emsal olarak kabul ettiği prensiplerdir. 2003 Haziran’ında IFC’nin çevre ve sosyal sorumluluk standartları esas alınarak 50 milyon dolar ve üzeri bütün projelerin finansmanında uygulanması 10 uluslararası banka tarafından gönüllü olarak kabul edilmiştir. 6 Temmuz 2006’da da prensipler yeniden revize edilmiş ve tamamen IFC’nin sosyal, çevresel sürdürülebilirlik konusundaki standartları ile uyumlu hale getirilmiştir. Ekvator prensipleri, bütün ülkeleri ve bütün sektörleri kapsamaktadır. Proje alt limiti de 10 milyon dolara düşürülmüştür.



2007 sonu itibariyle bütün dünyada 56 banka kabul etmiştir. Dolayısıyla bütün dünyada proje finansmanın %90’ına uygulanmaktadır. Ekvator Prensipleri anlaşmasını kabul eden bankalar, hükümet dışı organizasyonlar adına sosyal sorumluluk gerektiren yatırımlar için önemli bir adım atmış olmuşlardır.

Sürdürülebilir proje finansmanında “altın standart” olarak kabul edilen EP, aşağıdaki 10 prensibi içerir:

  • Prensip 1- Gözden geçirme ve kategorilere ayırma: Projeler çevresel ve sosyal risklerine göre A (etkileri önemli olan), B (etkileri sınırlı olan) ve C (etkisi minimal ya da hiç olmayan) olmak üzere üç kategoriye ayrılır. Kategorilendirmede Dünya Bankası’nın özel sektör kolu olan Uluslararası Finans Kurumu (International Finance Corporation, IFC)’nun geliştirdiği kriterler ,

  • Prensip 2- Sosyal ve çevresel değerlendirme: A ve B kategorilerindeki projeler için, borç alan, bir sosyal ve çevresel değerlendirme yapar. Değerlendirme, önerilen projenin niteliği ve ölçeği ile ilgili ve ona uygun olabilecek etkileri azaltma ve yönetme önlemlerini de önermelidir.

  • Prensip 3- Uygulanabilir sosyal ve çevresel standartlar: Değerlendirmede IFC Performans Standartları ile Dünya Bankası Grubu’nun Sanayiye-özgü Sağlık ve Güvenlik Tüzüğü esas alınır.

  • Prensip 4- Eylem planı ve yönetim sistemi: A ve B kategorilerindeki bütün projeler için borç alan, değerlendirmedeki bulgulara yönelik bir eylem planı hazırlar. Eylem Planı, değerlendirmede tanımlanan etki ve riskleri azaltma önlemlerini uygulamak için gerekli faaliyetleri, ıslaha yönelik çalışmaları ve etki ve riskleri yönetmek için gerekli izleme tedbirlerini tanımlar.

  • Prensip 5- Danışma ve bilgilendirme: Riskli projeler için, hükümet, borç alan ya da üçüncü taraf uzmanı, projeden etkilenen toplumu bilgilendirir ve görüşlerini alır.

  • Prensip 6- Şikayet mekanizması: Borç alan, yönetim sisteminin bir parçası olarak bir şikayet mekanizması oluşturur.

  • Prensip 7- Bağımsız değerlendirme: Borçlu ile doğrudan ilişkisi olmayan bir bağımsız sosyal ve çevre uzmanı, A ve B kategorilerindeki projelerin değerlendirilmesine, eylem planına ve bilgilendirme/danışma sürecine ilişkin belgeleri gözden geçirir ve EP’ye uygunluğunu değerlendirir.

  • Prensip 8- Taahhüt: A ve B kategorisindeki projeler için borç alan, ilgili mevzuat ile geliştirdiği eylem planına uymayı ve periyodik raporlar vermeyi taahhüt eder.

  • Prensip 9- Bağımsız izleme ve raporlama: A ve gerekiyorsa B kategorilerindeki projeleri, kredinin ömrü boyunca sürekli izleyip bankaya rapor verecek deneyimli bir dış bağımsız çevresel ve/veya sosyal uzman atanır.

  • Prensip 10- EPFK’nin raporlaması: EP’yi kabul eden her finansman kurumu, gerekli gizlilik kurallarını dikkate alarak EP’nin uygulanması ve deneyimleri hakkında, yılda en az bir kez resmi açıklama yapmayı taahhüt eder.

NEDEN EKVATOR PRENSİPLERİ?


Anılan prensiplerin, yalnızca kuzey yarımküreye yönelik değil, küresel bir girişim olduğu ifade edilmek istendiği ve “ekvator” kavramının bu dengeyi çok iyi yansıttığı düşünüldüğü için adı EP olarak seçilmiş.



EP, çevresel ve sosyal standartlara ilişkin görüşlerin ortaklaşmasına katkıda bulunmuş. Örneğin, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, OECD içindeki ihracat kredi kurumları ve çok taraflı bankalar, artan ölçüde EP ile aynı standartları kullanır olmuş. EP ayrıca, ABD’de Karbon İlkeleri ve dünya genelindeki İklim İlkeleri gibi finansman sektöründeki diğer sorumlu çevresel ve sosyal yönetim uygulamalarının geliştirilmesini de özendirmiş.


BM Çevre Programı Finans Girişimi (UNEP FI), Sorumlu Yatırım İlkeleri, OECD Uluslar arası Yatırımlar Çokuluslu İşletmeler Bildirgesi gibi sürdürülebilirlik odaklı başka kurumsal sosyal sorumluluk girişimleri de var.


Öte yandan IFC’nin, insan hakları konusunu da kriterlerinin arasına almak için çalışmalar yaptığı, özel sektör bankalarının mali projeleri ile gelişmekte olan ülkelerdeki insan haklarının korunmasını sağlamayı amaçladığı da ifade ediliyor (Neden acaba?) İnsan hakları deyince akla neler gelmez ki. Onurlu bir yaşam hakkı, yasa önünde eşitlik, ayrımcılık yasağı, engellilerin toplumla bütünleştirilmesi, işçilerin işletme içinde bilgi alma ve danışma hakkı, toplu sözleşme görüşmeleri yapma ve eylem hakkı, haksız işten çıkarmaya karşı koruma, sosyal güvenlik ve sosyal yardım, sağlık hizmetleri, iyi idare hakkı, belgelere erişme hakkı…

TÜRKİYEDE Kİ DURUM NEDİR?


Hiç bir Türk bankası EP’yi henüz kabul etmemiş. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın bu konuda daha duyarlı olduğu anlaşılıyor. EP’ye yakın olduğu belirtilen bir çevre risk yönetim modelini (ERET) uyguluyor ve UNEP FI’ye üye tek Türk bankası olduğu ifade ediliyor. Diğer bankalar kendi kaynaklarından kullandırdıkları krediler için olsa olsa ÇED raporunu esas alıyordur. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası vb kaynaklı kredi kullandırdıklarında da kaynak sahibinin kuralları geçerli oluyordur.


ÇED, çevresel ve sosyal riskleri yönetmede yeterli mi? Yeterli ise EP’ye ne gerek var? Yeterli değilse, ki öyle olmadığı bilinir, Türk bankaları neden EP’yi uygulamak istemezler? EP’nin eleştirilecek tarafı mı var?


Bankalar ancak dış finansman kullanan yatırımları denetleyebilir. Ya, dış finansman kullanmayan, tümüyle özkaynaklarla gerçekleştirilen yatırımların çevresel ve sosyal riskleri? Bu riskler kendi başlarına mı değerlendirilmeli, yoksa projenin yaratacağı faydalar ile de karşılaştırılmalı mı? Karşılaştırma nasıl yapılmalı? Daha önemlisi, bu işler neden finansman kurumlarının insafına bırakılır? Yatırımlara izin/ruhsat/lisans veren kamu kurumları benzer duyarlılıklara sahip olsalar EP türü inisiyatiflere ihtiyaç olur mu? Kamu kurumları/hükümetler, neden çevresel ve sosyal risklere, işçilerin çalışma koşullarına ve insan haklarına, anılan finansman kurumları kadar sorumluluk duymaz?


Dünya bankaları, bir yatırımın çevre ve sosyal etkilerini doğru değerlendirmek için Ekvator Prensipleri’ne imza atarken bizimkiler nerede?


Türk bankaları, kriterleri muğlak olan ÇED raporları yerine Ekvator Prensipleri’ne uyup sosyal sorumluluk aldıkların göstermeli


Başarılarıyla, sosyal sorumluluk projeleriyle övünen Türk bankaları, neden uluslararası sözleşmelere uymak için harekete geçmiyor? Dünya bankaları, bir yatırımın çevre ve sosyal etkilerini ince ince hesaplayan “Equator Principles-Ekvator Prensipleri”ne imza atarken bizimkiler neden insiyatif almıyor?


Hasankeyf gibi, yabancı yatırımcıların çekildiği baraj projelerine kredi vererek kendi imajlarını da olumsuz etkilediklerinin farkındalar mı? Kriterleri gayet muğlak olan ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporlarını kabul eden özel sektörün hiç mi suçu yok?


TÜRK BANKALARI NEREDE?


EP, Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Kuruluşu IFC’nin tecrübelerinden oluşan bir kurallar topluluğu. Bu kurallar, çevre ve sosyal riskler taşıyan yatırımlara gösterilen hassasiyetler göz önüne alınarak düzenlendi. Her yıl bu kurallar yenileniyor. Dünya bankaları gönüllülük ilkesiyle hareket ederek bu prensiplere uyuyor.



Ekvator Prensipleri de bu nedenle hazırlandı: Bankalar için kötü yatırımlara karşı bir nevi sigorta.


TEMA Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Üyesi Deniz Ataç, Türk bankalarının EP’yi değil ÇED’I esas almasıyla bu kadar rahat kredi dağıttıklarına dikkat çekiyor. Zaten EP’ye uygunluk aransa, iki bine yakın projenin çoğu iptal edilecek... Türkiye’deki HES projelerinin belki bir, belki ikisi EP’ye göre geçer not alır. Bankaların üzerine düşen görev büyük: Seçici davranıp bir adım öne geçmeliler. Yarına dair güven dolu gelecekler tasvir eden reklamlara para harcamak yerine, gerçekten geleceğe yatırım yaptıklarını ve samimi olduklarını ancak böylelikle kanıtlayabilirler.

Comentarios


Yazı: Blog2_Post
bottom of page