top of page
  • Yazarın fotoğrafıhseturkiye

Ekolojik Ayak İzi Nedir? Neden Tanımlanır? Ekolojik Ayak İzi’ne ne dahildir, ne değildir?

Ayak İzi yazılarımızın devamı ve aslında diğerlerini de kapsayanı "Ekolojik Ayak İzi" Nedir?


İnsanların hayatta kalabilmek için, yemek, barınma, ısınma gibi bazı temel ihtiyaçları vardır. Gezegenimiz bu ihtiyaçları karşılar. Peki biz ne kadarını tüketiyoruz? Bu sorunun cevabı “Ekolojik Ayak İzi” olarak adlandırılır.


Ekolojik Ayak İzi hesaplaması bir toplumun talepleri ve ekosistemin karşılayabileceği kaynaklar dikkate alınarak yapılır. Talep hesaplaması, bireyin veya toplumun tükettiği bitkisel veya hayvansal gıdaları, kereste ve orman ürünlerini, şehir altyapısı ve yakıt tüketimi sonucu karbondioksit emisyonlarını ölçer. Kaynak hesaplaması, bir şehir veya ulusun biyolojik kapasitesi, orman arazileri, tarım arazileri, hayvancılık arazileri, yerleşik araziler olmak üzere üretim arazilerini ve deniz alanlarını temsil eder.



Ekolojik ayak izi; birey, şehir, bölge ve gezegen için hesaplanır. Biyolojik kapasite, bir bölgenin doğal kaynaklarını üretme kapasitesinin gösterilmiş halidir. Biyolojik kapasiteyi etkileyen iki etmen vardır. Bunlar ülke sınırları dahilindeki tarım arazisi, balıkçılık ve otlak sahası, ormanın yüzölçümü ve bu toprağın ya da suyun ne kadar üretken olduğudur. Biyolojik kapasite ve ekolojik ayak izi alan cinsinden hesaplanır ve “küresel hektar” (kha) ile ifade edilir.


Ekolojik ayak izi ile biyolojik kapasite arasında bir ilişki vardır. Kişisel ayak izi ne kadar kullandığımızla ilişkilidir. Kişi başına düşen biyolojik kapasite, kaç hektarlık üretken alan olduğu ve bunların ne kadar verimli olduğu ve bu biyolojik kapasitenin kaç kişi tarafından paylaşıldığı ile belirlenir.


Dünya Limit Aşım Günü (Earth Overshoot Day), insanlığın belirli bir yıldaki ekolojik kaynaklar ve hizmetler için talebinin, Dünya’nın o yıl yeniden kazanabileceği tarihi geçtiği tarihi gösterir. Bu açığı ekolojik kaynak stoklarını tasfiye ederek ve atmosfere başta karbondioksit olmak üzere atık biriktirerek sürdürüyoruz. Dünya Limit Aşım Günü, karar vericilere, insan ekonomisinin Dünya’nın ekolojik sınırları dahilinde çalışmasına yardımcı olacak bir araç menüsü sunan uluslararası bir araştırma kuruluşu olan Global Footprint Network tarafından hesaplanıyor.



2019 yılı için Dünya Limit Aşım Günü 29 Temmuz idi. O gün insanlar bütün sene boyunca tüketmesi gereken biyolojik kapasiteyi bitirdi. 2018 yılında ise bu tarih 1 Ağustos idi. Global Footprint Network verileri, Dünya Limit Aşım Günü’nün 2011 yılından beri her yıl üç gün öne kaydığını gösteriyor. Bu veriler, gezegenin 12 ayda ürettiği doğal kaynağı 8 ay içinde tükettiğimizi gösteriyor. Yılın geri kalanında ise doğal sermayeyi tüketmeye başlıyoruz.


Dünyada Ekolojik Ayak İzinin Durumunu Nedir?


Küresel ölçekte 2007 yılında, tüketimin Ekolojik Ayak İzi, toplam 18 milyar küresel hektar (kha), kişi başına ise 2,7 kha düzeyindeydi. Aynı yılda, toplam biyolojik kapasite ise 11,9 milyar kha ve kişi başına 1,8 kha olarak hesaplanmıştır. Bu da 0,9 kha’lık ekolojik açığa işaret eder. Kişi başına düşen biyolojik kapasite, nüfus artışına paralel olarak sürekli azalmaktadır. Kişi başına düşen Ekolojik Ayak İzi sabit kalsa bile, dünyanın biyolojik kapasitesi, toplamda hızla artan Ekolojik Ayak İzi’ni karşılamak için yetersiz kalmaktadır. Bu küresel ekolojik açık, başka bir deyişle ekolojik limit aşımı giderek büyümektedir.


Türkiye'de Ekolojik Ayak İzi


Türkiye’de 2007 yılında 2,7 kha olan tüketimin Ekolojik Ayak İzi dünya ortalamasına eşit, Akdeniz ülkelerinin ortalamasından daha düşüktür. Türkiye’de tüketimin Ekolojik Ayak İzi, kişi başına küresel biyolojik kapasitenin %50 üzerindedir. Bu durum, dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de sürdürülebilir olmayan bir yaşam biçiminin işaretidir. Türkiye’de kişi başına 1,3 kha olan ulusal biyolojik kapasite dünya ortalamasının altında olduğu için, ulusal ekolojik açığımız küresel açıktan çok daha yüksektir. Ekolojik limit aşımı olarak adlandırılan bu açık, biyolojik kapasite ihtiyacının kısmen ülke dışından tedarik edildiğini gösterir. Türkiye’de kişi başına düşen Ekolojik Ayak İzi’nde yıllar içinde büyük bir değişiklik görülmemiştir. Kişi başına düşen Ayak İzi’nin 1961’den bu yana sergilediği bu istikrara karşın, kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da (GSYH) ciddi bir artış söz konusudur. Bunun nedenlerinden biri, 1961-2007 yılları arasında kaynak verimliliğinin yaklaşık %10 artmış olmasıdır. Kişi başına düşen Ekolojik Ayak İzi’nin sabit seyrine karşın, tüketimin Toplam Ayak İzi %150 büyümüştür. Bu büyümenin en temel nedeni, 1961-2007 yılları arasında Türkiye’nin nüfusunda aynı oranda artış yaşanmasıdır.



2007 yılında Türkiye’de kişi başına düşen tüketimin Ekolojik Ayak İzi 2,7 kha ile kişi başına küresel biyolojik kapasitenin %50 üzerindeydi. Bir başka ifadeyle; dünyadaki herkes ortalama bir Türkiye vatandaşı kadar tüketseydi, 1,5 gezegene ihtiyacımız olacaktı. Türkiye, doğal kaynaklarını, kendini yenileyebilme hızından daha fazla tükettiği için ekolojik açıdan borçlu ülkeler arasında yer alır. Türkiye’nin, biyolojik kapasite fazlasına sahip olma durumundan biyolojik kapasite açığına gelmesinin en temel nedeni nüfus artışıdır.


Ekolojik Ayak İzi’ne ne dahildir, ne değildir?


Ekolojik Ayak İzi, insanın doğa üzerindeki talebini olduğundan büyük göstermemek için, yalnızca gezegenin yenileme kapasitesine sahip olduğu ve eldeki verilerin, bu talebin üretken alan cinsinden ifadesine izin verdiği kaynak tüketimi ve atık bertarafını içerir. Örneğin; toksik atıklar Ekolojik Ayak İzi hesaplarına dahil edilmez. Aynı şekilde, çekilen tatlı su miktarı da hesaplara alınmaz. Bununla birlikte, suyu pompalamak ya da işlemek için kullanılan enerji dahil edilir. Ekolojik Ayak İzi hesapları, geçmişteki kaynak talebinin ve mevcudiyetinin fotoğrafını çeker, ancak geleceğe yönelik öngörüde bulunmaz. Dolayısıyla Ayak İzi, ekosistemlerin mevcut bozulmasının gelecekte neden olacağı kayıpları tahmin edemez. Bozulma devam ederse gelecekteki hesaplara biyolojik kapasite kaybı olarak yansır. Ayrıca, Ayak İzi hesapları biyolojik olarak verimli alanların ne yoğunlukta kullanıldığını da göstermez. Biyofiziksel bir ölçüt olduğu için Ayak İzi hesapları, sürdürülebilirliğin temelinde bulunan sosyal ve ekonomik boyutları da değerlendirmemektedir.


Ekolojik Ayak İzi bize kaynak kullanımında neyin “doğru” ve “adil” olduğunu söyler mi?


Ayak İzi geçmişte neler olduğunu kayda geçirir. Bir birey ya da nüfus tarafından kullanılan ekolojik kaynakları sayısal biçimde ifade edebilir, ancak onlara ne kullanmaları gerektiğini söylemez. Kaynakların tahsisi toplumun neyin adil olup neyin olmadığıyla ilgili inancına dayanan bir ilke sorunudur. Ayak İzi hesaplaması kişi başına düşen mevcut ortalama biyolojik kapasiteyi belirlese de, bu biyolojik kapasitenin bireyler ya da ülkeler arasında nasıl bölüştürüleceğini kurala bağlayamaz. Bununla birlikte bu tip tartışmalara temel olacak kaynağı sağlar. Yenilenebilir kaynak miktarı artırılabildiğine ve teknolojideki gelişmeler yenilenemeyen kaynakların tüketimini azaltabildiğine göre Ekolojik Ayak İzi ne derece geçerlidir? Ekolojik Ayak İzi kaynak kullanımı ve atık oluşumunun güncel durumunu ölçer. Ayak İzi şu soruyu sorar: belirli bir yılda, ekosistem üzerindeki insan talebi, ekosistemlerin bu talebi karşılama gücünü aştı mı? Ayak İzi analizi hem yenilenebilir kaynakların verimliliğini hem de teknolojik yenilikleri (örneğin, kâğıt endüstrisi kâğıt üretimindeki verimliliği ikiye katlarsa, bir ton kâğıdın Ayak İzi yarıya düşer) yansıtır. Ekolojik Ayak İzi hesaplamaları bu değişiklikleri kayda geçirir ve bunların insan taleplerine, gezegenin ekosistemlerinin kapasitesi dahilinde cevap vermekte ne derece başarılı olduğunu belirler. Eğer biyolojik kapasite arzında yeterli bir artış ve teknolojik ilerlemeler ya da başka etmenler sayesinde insan talebinde bir azalma olursa, Ayak İzi hesaplamaları bunu küresel limit aşımının ortadan kaldırılması olarak gösterecektir.



Ekolojik Limit Aşımına Nasıl Son Verebiliriz?

  1. Ekolojik Ayak İzi hesaplamaları kalkınma planlarına dahil edilmelidir. GSYH yeterli bir gösterge değildir. Türkiye’nin kalkınma yollarını değiştirerek doğal kaynakların ekolojik sınırları aşmayan kullanımını sağlaması, çevresel sürdürülülebilirlikle ekonomik büyüme hedeflerini bütünleştirmesi gerekmektedir.

  2. Hükümet iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik ve korunan alanlarla ilgili uluslararası taahütlerini yerine getirmelidir. Karar vericiler uluslararası süreçlere ve müzakerelere etkin katılım sağlamalı ve vermiş olduğu uluslararası taahütleri yerine getirmelidir.

  3. Kaynak verimliliği artırılmalıdır. Karbon salımlarının arttığı, sulak alanların azaldığı, aşırı avlanmanın ve biyolojik çeşitlilik kaybının hızla arttığı Türkiye’de etkin olmayan ve maliyeti gün geçtikçe artan politikalardan uzaklaşmak gerekir. Kaynak verimliliği, ortak geleceğimizi inşa ederken gezegenin ekolojik sınırları içinde yaşamayı başarmamız için yaşamsal bir stratejidir. Kaynakların verimli kullanımı için yol haritaları oluşturulmalı, politikalara dahil edilerek uygulamaya geçirilmelidir.

  4. Ekosistem hizmetleri fiyatlara dahil edilmelidir. Doğanın korunmasına yatırımı kolaylaştırmak amacıyla, doğal sistemlerin insanlara sağladığı hizmetlerin değerini ölçmek için bir sisteme ihtiyaç vardır. Doğal kaynakları kullanmanın maliyetinin belirgin olması, kaynakların verimli üretimi ve kullanımı için yapılacak yatırımların risklerini azaltacaktır.

  5. Birbiriyle rekabet halindeki arazi talepleri doğru yönetilmelidir. Gıda, yem, konut, turizm, ulaşım ve enerji üretiminin yanı sıra, biyolojik çeşitliliği korumak ve ekosistem hizmetlerini sürdürülebilir kılmak için gerekli alanların ayrılması ve kullanım planlamalarının yapılması giderek önem kazanmaktadır.

  6. Yeni korunan alanlar oluşturulmalıdır. Türkiye biyolojik kapasiteye yatırım yapılmalı, üretken alanların verimliliğini artırmalı, sistemli bir planlamayla yeni korunan alanlar oluşturmalı ve korunan alanların yönetimini iyileştirilmelidir.

  7. Toplumun tüm kesimleri ortak hareket etmelidir. Kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve diğer ilgi grupları çevresel sorunları ele almak için birlikte çalışmalıdır. Sosyal ve politik yeniliklere ihtiyaç duyulan günümüzde, kamu ve iş dünyası doğa koruma kuruluşlarıyla iletişimini artırmalı ve işbirlikleri geliştirmelidir.

  8. İş dünyası ve hükümet öncü rol üstlenmelidir. Doğaya değer biçen ve kaynakları toplumsal zenginlik sağlayacak biçimde tahsis eden yaklaşımların benimsenmesinde karar vericilerin ve piyasa mekanizmalarının önemi büyüktür. Finansal krizler, karar vericilerin ve iş dünyasının gündeminde yeşil büyüme bakış açısının ertelenmesi için bir mazeret olmamaldır.

  9. İsrafa yönelik tüketime son verilmelidir. Bireylerin elinde gıda, ulaşım, mal ve hizmetlere olan taleplerini daha sürdürülebilir alternatiflerle şekillendirerek pazara yön verme gücü bulunmaktadır. Türkiye’deki özellikle üst gelir seviyesinde yer alan insanların, üretim sürecindeki doğal kaynak kullanımını anlamaları ve sürdürülebilir ürünlerle şirketlere yönelmeleri gerekmektedir.

  10. Yeşil yatırımların önü açılmalıdır. Sürdürülebilir finansman kriterlerinin yasal çerçevesi oluşturulmalı, teşvik mekanizmaları bu yönde artırılmalıdır.


 

Kaynak:

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page